Obezite Cerrahisi Sonrası Kanser Riski Artar mı?

Yayın Tarihi: 26/01/2017

Obezitenin kendisinin daha yüksek kolon ve rektum kanseri ile ilişkisi zaten bilinmektedir. Ancak yeni bir çalışmada obezite cerrahisi geçiren obezlerde bu riskin daha yüksek olduğu ileri sürülüyor. 77000 obez hastanın incelendiği, İsveçli ve İngiliz araştırmacıların yürüttüğü çalışmada, obezite cerrahisi geçiren kişilerde kolorektal kanser riskinin normal popülasyona göre iki kat yüksek olduğu bulundu. Ancak araştırmacılar kolorektal kanser riskinin obez insanlarda normale göre zaten % 26 oranında yüksek olduğunu, dolayısıyla sonuçların obez kişileri ameliyat kararından vazgeçirmemesi gerektiğini belirtiyor.

Stockholm Karolinska Enstitüsü ve Londra King’s College’dan araştırmacılar, bu bulguların sonuçlar diğer çalışmalarla desteklenmediği sürece, hastalar veya doktorlar tarafından karar alma mekanizmalarında kullanılmaması gerektiğinin altını çiziyor.

ABD’de her yıl 100 binin üzerinde insan obezite cerrahisi geçiriyor. Annals of Surgery’de yayınlanan çalışmada Lagergren ve arkadaşları obezitenin kolorektal, meme ve prostat kanseri riskinde artışa yol açtığını göstermişlerdi. Biri Amerika’dan, biri İşveç’ten iki eski çalışmada kadınlarda obezite cerrahisinden sonra obeziteyle ilişkili risklerin azaldığı gösterilmişti. Lagergren grubunun daha eski bir çalışması ise, obezite cerrahisinden sonra meme ve prostat kanseri riskinin değişmediğini, kolorektal kanser riskinin ise arttığını bildirmişti.

Bu bulguları araştırmak üzere Lagergren ve ekibi, 29 yıllık çalışmalardan 77000 hastanın bulgularını incelediler. Bunlardan 15000’i obezite cerrahisi geçirmişti. Cerrahi grubunda 70 hastada kolorektal kanser gelişti. Bu oran İsveç toplumundan % 60 daha fazlaydı. Araştırmacılar 10 yıl ve daha uzun süre önce obezite cerrahisi geçirmiş hastaları incelediklerinde oranın genel popülasyondan % 200 fazla olduğunu saptadılar.

Öte yandan ameliyat geçirmeyen grupta 373 hastada kolorektal kanser gelişti. Bu oran normal popülasyondan % 26 daha yüksekti ve zaman içinde de sabit kalıyordu. Lagergen, % 200 riskin ihmal edilemez bir risk olduğunu, ancak göreceli olarak obezitenin kendisiyle kıyaslandığında mutlak olarak hala düşük bir risk olduğunu ve bu nedenle obezite cerrahisi kararını etkilememesi gerektiğini ekliyor. Örneğin Amerika’da 100000 kadından 40’ı, 100000 erkekten ise 53’ü kolorektal kansere yakalanır. Bu riskin ikiye katlanması bile 100000’de 80 ve 106 eder ki, bunlar kabullenilebilir rakamlardır.

Kısacası, Lagergen bu çalışmanın cerrahinin kanser riskini arttıran neden olduğunu kanıtlayamayacağını ve hastaların obezite cerrahisine gitmelerinde klinik bir karar mekanizması olarak kullanılmaması gerektiğini söylüyor. Ayrıca Lagergen, cerrahinin artmış kolorektal kanserle nasıl ilişkilendirileceğinin net olmadığını da ekliyor. Bunlardan biri ameliyattan sonra diyet değişiklikleri, özellikle artmış protein tüketimi olabilir. Barsaklar bağışıklık sisteminde önemli rol oynadığından bakteri florasının değişmesi de bir etken olabilir. Lagergen ayrıca verilmesi gereken kilo miktarından, ameliyat sonrası tekrar kilo alımına kadar bir çok faktörün de rol oynayabileceğini ekliyor.

Bu çalışmayla taban tabana zıt şekilde, Christou ve arkadaşlarının çalışmasında ise, obezite cerrahisinin meme ve kolon kanseri risklerini sırasıyla % 85 ve % 70 azalttığı gösterilmiştir.

2008’de yapılan ve 5 yıllık takiplere dayanan, 1035 cerrahi geçirmiş, 5746 ameliyat geçirmemiş obez hastaya dayanan çalışmasında, ameliyat geçiren grupta 21 (%2), diğer grupta ise 487 (%8.5) kanser gelişmiştir. Bunun yanısıra pankreatik kanserlerde % 70, deri kanserinde % 60, rahim kanserinde %15, lenfoma riskinde % 50 azalma saptanmıştır.

Diğer organ kanserlerine gelecek olursak; obezite cerrahisinden sonra yemek borusu kanseri gelişimi son derece nadirdir. Hatta, tüm literatürde 30 civarında vaka bildirilmiştir. Bunun etkeni kronik reflü, gıdanın mide poşunda duraklaması veya mide bandına bağlı iskemik değişiklikler olabilir. Bypasslanmış mideye yapılan gastroskopilerde % 87 oranında makroskopik gastrit ve % 10 oranında da intestinal metaplazi gelişimi gözlenmiştir.

Mide kanseri gelişimi ile ilişkili risk faktörleri aile öyküsü, A kan grubu, herediter nonpolipozis kolon kanseri ve Li-Fraumeni sendromudur. Ayrıca adenomatöz polip, displazi, intestinal metaplazi ve Menetrier hastalığı gibi kanser öncülü lezyonları olan hastaların mide kanseri açısından risk grubunda yer aldığı göz önünde bulundurulmalıdır.

Bunun yanısıra, 2007’de Rubino ve arkadaşları tarafından Roux-en-Y gastrik bypass sonrası mide kanseri riskini değerlendirme amacıyla yürütülen hayvan çalışmasında, mide kanseri için yüksek risk koşullarında Roux-en-Y bypassın mide kanseri gelişimini 4’te 1 oranında düşürdüğünü kanıtlamışlardır. Bu bulgular, dünyanın mide kanseri açısından riskli bölgelerinde bile Roux-en-Y gastrik bypassın güvenilir bir seçenek olduğunu göstermiştir. Mide kanseri için risk faktörleri tuzlu gıdayla beslenme, Helicobacter enfeksiyonu, düşük pH koşullarında nitratlardan oluşan nitrözaminler gibi nedenlerdir. Bunların hiçbiri devre dışı bakılan midede gelişmemektedir. Özellikle nitrat üreten bakterilerin gıdalarla temasının engellenmesi kanser riski azalmasının altında yatan en önemli nedendir. Elbette midenin devre dışı bırakılan kısmında mide kanseri gelişmesi riski 0 da değildir.

Özetle, zaman zaman ortaya atılan obezite cerrahisinin ya da özellikle gastrik bypassın kanser riskini arttırdığı iddiası kafalarda karışıklığa yol açmaktadır. Bilim tek bir çalışmanın sonuçlarına göre şekillenmez. Yıllar içinde giderek daha büyük hasta grupları ve daha sağlam istatistiksel çalışmalarla ortaya konan toplam veri önemlidir. Yukarıdaki bir kaç örnekten de anlayacağınız gibi, sadece bir çalışmada kolon kanseri artışından bahsedilmektedir. Ancak çalışmacı bile bunun obezite cerrahisinden korkmak ya da ertelemek için bir neden olamayacak kadar düşük bir oran olduğunu belirtmiştir.

Son söz: Obezite cerrahisi hemen tüm kanser oranlarında belirgin bir düşüş yaratır. Kolon kanserinde bir risk artışından bahseden yayınlarda dahi bu oranın obezite cerrahisinin faydaları ile kıyaslandığında dikkate alınmayacak bir oran olduğu bildirilmiştir. Bu konudaki en güzel derlemelerden biri için meraklısı linkteki makaleye göz atabilir. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2859193/)

Yazar: Op Dr Murat Üstün

Dr. Murat Üstün is the Lead Bariatric Surgeon at IBC - Istanbul Bariatric Center. Dr Murat Üstün has made a commitment to every patient's well-being and safety, a goal that is also pursued by our staff and medical professionals that are at your service, this is part of the excellence equation. Dr Murat Üstün and the Istanbul Bariatric Center team perform medical procedures, including gastric bypass, sleeve gastrectomy, adjustable gastric band, and biliopancreatic diversion with duodenal switch. While performed differently, all of these procedures help patients lose weight by limiting how much food the stomach can hold as well as the patient’s absorption of nutrients. Surgeries are performed at a JCI accredited Hospital. The Joint Commission International works to improve safety at health care facilities domestically and globally. Accreditation ensures facilities are up to date, physicians are board-certified, plans for follow-up care are in place, risks of traveling after surgery are outlined, and more.

Tüm Yazıları →

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Arayın
Bilgi Alın
Whatsapp